
İyi bir karar, duygu ve mantık arasında,
sağlam bir denge gerektirir. Bunun için, insanların gelecek ile ilgili
öngörülerde bulunması, bugünü doğru okuması, başkalarının aklından neler
geçtiğini tahmin etmesi ve belirsizliklerle başa çıkabilme yeteneğine sahip
olması gerekir.
1.Kararlarınızın sonuçlarından
korkmamayı öğrenin.
Aldığınız her karar, gelecekle ilgili bazı
öngörülerde bulunmamızı gerektirir. Alacağımız kararların sonuçlarını hayal
eder, eylemlerimizin sonuçlarını kestirmeye çalışırız. Çoğu zaman iyi veya kötü
öngörülerimizde, aşırıya kaçarız. Tahmin yürütürüz. İnsanlar tahmin yürütmekte
pek başarılı değildir. İnsanları yanlış öngörülerde bulunmaya iten en önemli
faktör, kaybetme olasılığından kaçınma düşüncesidir. Bu düşünceye göre, bir
kaybın yaratacağı acı, eş değer bir kazancın yaratacağı keyiften daha fazladır.
Unutmamalıdır ki; ne ile karşılaşırsak
karşılaşalım, gelecek, düşündüğümüzden daha az acı ve daha az mutluluk
verecektir. Ayrıca kimsenin taşın altına elini sokmaktan, çekinmemesi gerekir.
Çünkü; her insan, en kötü olasılıkla bile başa çıkabilecek esnekliğe sahiptir.
2.İçgüdülerinize güvenin.
İyi
bir karar vermek için, seçeneklerin artı ve eksilerini tartarken, uzun zamana
ihtiyacımız olduğunu düşünürüz. Oysa bazı koşullarda ani kararlar veya
içgüdüsel seçimler enine boyuna düşünülerek alınan kararlardan daha iyi sonuç
verir. Ancak insanlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi edindikçe, içgüdülerden
uzaklaşma olasılığı artar. Aşırı bilgi birikimi, her koşulda sorun yaratır. Bu
gibi durumlarda, bilinçli karar alma
çabalarından vazgeçip, içgüdülere güvenmek, daha uygundur.
Seçim yapmadan önce, içgüdüleri ve artı eksi
listesini bir kenara bırakmadan önce, söz konusu seçimin, ne tür duygusal
çağrışımlara dikkat etmemiz gerekir. Bazı duygusal çağrışımlar o kadar
etkilidir ki, insanlar somut kanıtları görmezden gelebilirler. Örneğin;
terörizm.
3.Kararlarınızı hangi duygunun
etkisi altındayken aldığınızı dikkate alın.
Duygular, kararların ayrılmaz bir
parçasıdır. Kararlar üzerinde duyguların etkisi, sanıldığından çok daha
derinlere iner. Beyinlerinin sadece duygusal bölümü zarar görmüş kişiler
üzerinde yapılan incelemeler sonucunda, bu gibi kişilerin en basit konularda
dahi, karar alamadıkları ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni, eski kararların
duygusal sonuçlarını, yeni kararlarda, bu anıların bilgilerinden yararlanır.
Aldığınız kararlar, hangi duygunun etkisi
altında kaldığınıza göre değişir. Öfke altındaki alınan kararlar, daha bencil,
aceleci ve risklidir. Duygular, kararların doğruluğunu fark ettiren bir
konudur. Bu durum, kararı hangi duygunun etkisi altında aldığınıza göre
değişir. Yukarıdaki öfke örneğinde olduğu gibi. Tüm duygular, düşüncelerimizi
ve dürtülerimizi etkiler. Dolayısıyla önemli kararları, duygularımızın
etkisindeyken almamakta fayda vardır. Ancak bunun dışında kalan tek duygu,
üzüntüdür. Üzüntü, doğru karar alınmasını sağlayan tek duygudur. Üzüntülü
insanların, önerilen seçenekleri daha iyi değerlendirdikleri ve en doğru
seçenek üzerinde karar verdikleri görüldü. Dünyanın birçok bölgesinde yapılan
araştırmalar sonucu anlaşıldı ki; dünyayı en gerçekçi bakış açısıyla görenler,
depresyon hastalarıdır. Psikoloklar, kendi aralarında buna, “depresif
gerçekçilik”, derler.
Not: Karar verir vermez, limbik sistem,
“beynin duygularla ilgili kısmı”, faul hale gelir.
4.Şeytanın avukatlığına soyunun.
Herkes kendi görüşlerini destekleyen
kanıtlardan yana tavır alma
eğilimi gösterir. Buna, “doğrulama eğilimi” denir. Doğrulama eğilimi,
seçeneklerin akılcı bir biçimde değerlendirilmesi gereken kararlarda, sorun
yaratır. Çünkü; insanlar genellikle kendi işlerine gelen seçenekten yana
oylarını kullanırlar. Başkalarındaki doğrulama eğilimini abartıp,
kendimizdekini önemsememek, sorunu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.
İyi bir seçim yapmak istiyorsanız, en iyisi olduğunu düşündüğünüz seçeneği
destekleyen veriler üzerinde odaklanmaktan kaçınmak gerekir. İtiraf etmek
gerekir ki, hatalı olduğumuzu kanıtlayacak delilleri araştırmak, rahatsız edici
bir süreçtir ve sağlam bir irade ister.
Gerçek anlamda objektif olamayız. Tek
yapmamız gereken, böyle bir eğilimin var olduğunu ve bunun herkeste olduğunu kabul etmektir.
Şeytanın avukatı; bir neden veya durum
tartışılırken fikir beyan edilirken, çeşitli karşı fikirler öne süren kişi,
amaç, taraf olmak ya da taraf tutmak değil; konuya farklı bakış açısıyla
yaklaşılmasını sağlamaktır.
5.Ayrıntılara takılmayın.
Karar alma sürecinde insanlarda, ilgisiz ve önemsiz
olaylara odaklanma alışkanlığı görülebilir. Psikoloklar buna, “demir atma
etkisi” der. Demir atma; çok sınırlı bilgiye dayanan kararlarda ortaya çıkan
bir etkidir. Bu gibi durumlarda insan, ilgisiz faktörler üzerinde
yoğunlaşabilir. Bir insan, demir atma etkisinin tuzağına düştüğünden
kuşkulanırsa, bundan kurtulmak için ne yapmalıdır? Bundan kurtulmak için, karşı
tepki oluşturabilirsiniz. Ancak bu da bazı sorunlar doğurur. Demir atma
tuzağından ne kadar etkilendiğinizi, bilemediğiniz için, ne boyutta bir karşı
tepki yaratmanız gerektiğini kestiremezsiniz.
6.Dökülen sütün ardından
ağlamayın.
İnsanlar bir şeye ne kadar çok yatırım
yaparlarsa, o şeye karşı kendilerini de o kadar sorumlu hissetmeleridir.
Yatırımın mutlaka parasal olması da gerekmez. Örneğin; İlgisini çekmediği
halde, kalın bir kitabı bitirmeye çalışan veya hiçbir şey paylaşmamakla
birlikte, uzun süreli bir arkadaşlığı bitirmekte zorlananlar… Hep bu
yanlışlığın kurbanıdır. Buna, “batık maliyet yanlışlığı” denir. Ve kimse
kendini bundan kurtaramaz. “Olan oldu, biten bitti” mantığını yürütürüz
hepimiz. Ancak bunun yanı sıra, “zararın neresinden dönersen kardır”, mantığını
da göz ardı etmememiz gerekir.
7.Farklı açılardan bakma
alışkanlığını edinin.
Bazı durumlarda yaptığımız tercihler,
seçeneklerin sunuluş biçimlerine bağlı olarak, rasyonel bir gerekçeye bağlı
olarak gölgelenebilir. İnsanlar, kazançlı çıkacakları seçenekleri tercih etme
eğilimindedir ve kaybının olacağı seçeneklerden uzak durur. İşte bu nedenle,
her hangi bir gıda üreticisi, %10 yağ içerir yerine, %90 yağ içermez yazar
ambalajın üzerine. Buna, “çerçevelenme etkisi” denir.
Çerçevelenme etkisine, eğitim ve deneyimle
karşı koyulabileceği düşünülmektedir. Buna karşı en büyük önlem, seçenekleri
farklı açılardan değerlendirme alışkanlığı kazanmaktır.
8.Toplumsal baskılara boyun
eymeyin.
Kimse toplumsal baskının etkisinden
kurtulamaz. Araştırmalar, kendisi ile barışık, normal birçok insanın bile,
arkadaşlarının ve otoritenin etkisinde kaldığını gösterir. Bundan kurtulmak
için, öncelikle bir seçimi, üstünüzün baskısı ile yaptığınızı düşünüyorsanız,
bir kez daha düşünün. Üyesi olduğunuz her hangi bir gurubun, her şeyin en
doğrusunu düşündüğünü sanmaktan vazgeçin. Herkesin gurubun kurallarına uyduğu
durumlarda, siz muhalefette kalın. Breysel sorumluluğunuzun yok edildiğini
gördüğünüz ortamlardan uzak durun. Çünkü; bu gibi koşullarda, sizden sorumsuzca
davranmanız istenecektir.
Bazı durumlarda, toplumsal kurallar faydalı
da olabilir. Bu gibi baskılar, doğru amaçlar içinde kullanılabilir. Örneğin;
Çevreye duyarlılık, bağışta bulunma gibi konular…
9.Seçeneklerinizi sınırlayın.
İnsanlar genelde daha çok
seçeneğin, daha faydalı olduğunu düşünür. Ancak araştırmalar, daha az
seçeneğin, daha faydalı olduğunu göstermiştir. Fakat bilinmelidir ki sorun
şudur; Daha fazla miktardaki seçeneğin bir bedeli vardır. Seçenekler arttıkça,
inceleme, araştırma, tarama süresi uzar, zihin karışır. En kötüsü, beyin
seçenekleri değerlendirirken, bloke olur, çalışamaz hale gelir. Ayrıca daha
fazla seçenek, hata yapma riskini arttırır ve sonuçta daha iyi bir fırsatı
kaçırmış olma olasılığı beyninizi rahatsız ettiği için, tercihiniz sizi tatmin
etmez.
Hepimiz, “seçenek paradoxu” denilen bu
durumu yaşarız. Fakat bazılarımız karar vermeden önce, tüm olasılıkları
değerlendirdiğinden emin olmak ister. Bu strateji, seçenekler sınırlı iken işe
yarar. Ancak seçenekler karmaşık hale geldikçe, yarardan çok zarar verir. Öte
yandan beklentilerini karşılayan ilk seçeneği tercih eden insanlar, seçenek bolluğundan
etkilenmezler. Psikoloklara göre, insanlar milyonlarca insanın arasında eşini,
bu şekilde seçer.
10.Tercihi sizin yerinize, başkası yapsın.
Tercih yapmak, söz konusu olduğunda insanlar,
bu kontrolün kendilerinde olmasını isterler. Ancak bazı durumlarda, kararın
sonucu ne olursa olsun, karar verme eylemi insanlarda tatminsizlik duygusu
yaratır. Bu gibi durumlarda, kontrolü başkasına devretmek daha doğrudur. Simono
Botti’ye göre; “Önemsiz
ve tatsız kararlarda başkalarının kontrolü elinde tutmasından, insanlar
rahatsız olmazlar Örneğin; lokantada yemek seçmek.”
Ayrıca kimi önemli kararları da, uzmanına
bırakmak, rahatlatıcı olabilir. Örneğin; Hastaya hangi tedavi uygulanacaktır ya
da pramatüre bir bebeğin yaşam desteklerinin çekilmesine doktorların karar
vermesi gibi... Butti bu konuda şöyle der:
“Seçim konusunda, insanlarda tercihi kendileri
yaptıklarında mutlu olacaklarına ilişkin bir takıntı vardır. Oysa her zaman
böyle olmaz”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme